Suçlamaktan vazgeçmenin en iyi yolu, sorumluluk almaktır. Yaşanan her ne ise, başınıza gelenlerin sorumluluğunu kabul etmektir. Herkes hata yapabilir, yapmalıdır da çünkü hata yapmayan insan, hayatı hiç yaşamamış demektir. Hata bir öğrenme şeklidir. Yaptığımız hataların sorumluluğunu almak ve ders çıkarmak bizi ileri götürür. Biz, gerçekten birilerini suçlamakta neden bu kadar aceleciyiz? Sadece birilerini değil, işler ters gittiğinde havanın durumundan trafiğe kadar her türlü nesne/olgu hedef tahtamızda yerini alıyor.
Çünkü başkasını suçlamak bir özgürleştirme eylemi. Sorumluluk almaktan kaçarak, konu her neyse onun sonuçlarından kendini temize çekerek, faturayı tamamen başkasına keserek, kişiyi tamamen özgür kılan, davranışlarıyla yüzleşmesine fırsat bırakmayan bir özgürleştirici. Bir toplantıya geç kaldığınızda trafiği suçlamak, alarm çaldığında 10 dakika boyunca yataktan çıkamadığınızı söylemekten daha kolay...İlginç bir örnek..
Yıllarca çalışmanın iki büklüm ettiği bir ihtiyar adam?' ormanda çalı çırpı topluyordu. Topladıklarını bir araya getirdi, bağladı, zor zahmet sırtlanarak kulübesine doğru yola çıktı. Yolda uzun yıllar boyunca ne kadar çok çalıştığını düşündü ve kendi kendisine acımaya başladı. Birdenbire, artık bu hayata daha fazla dayanamayacağını gösteren bir tavırla sırtındaki çalı çırpı yükünü yere fırlattı ve kendi kendine söylendi: Eğer hayat bu ise, artık tahammülüm kalmadı. Ölüm meleği bir an önce gelsin ve benim canımı alsın daha iyi.
Ölmenin yaşamaktan daha iyi olduğunu söyleyen ihtiyar adam daha sözlerini tamamlamamıştı ki, ölüm meleği karşısına çıktı ve ona:
'Beni çağırdığınızı duydum. Bir isteğiniz mi var efendim?' dedi.
İhtiyar adam cevap verdi: 'Lütfen, efendim, şu çalı çırpı demetini sırtıma yüklemede yardım eder misiniz?'
Sıkıntı yaşamaya başladığımızda, şartları ya da başkalarını suçlamaya başlarız. Suçlayarak problemi ortadan kaldıramazsınız.
Suçlamak sadece bir problem içerisinde sıkışmanın ve problemi kalıcı bir hale getirmenin mükemmel bir yoludur.
Başkalarını suçlamak, hayatımızın doğal bir parçası haline gelmiş. Başkalarının bizi başarılı ve mutlu yapmasını bekleriz. Kendi seçimlerimizin hayatımızı yönlendirdiğini görmek istemeyiz. Daha sonra 'Neden bu tür şeyler hep beni bulur?' ya da İçinde bulunduğum durumdan bir türlü kurtulamayacak mıyım?' diye yakınırız..
Şöyle bir düşünün; olumsuz bir ruh hali içerisinde girip şikâyet ederek ne kadar saatinizi, gününüzü, hatta yılınızı boşa harcadınız? Bununla bir şey elde edebildiniz mi?
Sorumluluk bilincine sahip olduğunuzda, hayatımızda bir şey yolunda gitmediğinde, 'Neyi yanlış yaptım.' ya da 'Nerede farklı davranabilirdim?' diye düşünürsünüz. Sorumluluğu kabullenmezseniz, suçlayacak birilerini ararsınız. Ve suçlarsınız.. Suçlamaya ilginç bir örnek daha vereyim..
Herkes tarafından çok sevilen bir adam vardı. Fakat kader ve dua anlayışı biraz farklıydı.
Bir gün yaşadığı ilçede sel felaketi yaşandı. Herkes kasabayı terk etmeye başladı. Ama adam yerinden kımıldamıyordu. Sonunda en yakın komşusu arabasını onun evininin önüne çekerek kendisine seslendi. 'Haydi! Arabaya atla! Kasabada kimse kalmadı. Barajın kapakları patladı, büyük bir sel geliyor.'
Adam, 'Sen git. Allah beni kurtarır.' dedi. Sonra sular yükselmeye başladı. Yardıma gelen bir kayığı ve onun ardından gelen tekneyi 'Allah beni kurtarır', diyerek geri çevirdi. Sular o kadar yükselmişti ki sonunda evin bacasına çıktı. Kendisini kurtarmaya gelen helikopteri de aynı gerekçeyle uzaklaştırdıktan sonra boğularak öldü.
Allah katına yükselince, 'Allah'ım sana güvenmiştim. Niçin benim dualarımı kabul edip beni kurtarmadın?' Tanrı kendisine seslendi:
'Denedim hem de çok denedim. Önce sana arabasıyla komşunu gönderdim. Sonra bir kayık, ardından bir tekne ve son olarak bir helikopter gönderdim. Ama sen hiçbirini kabul etmedin.'
Siz kimi ne için suçluyorsunuz?
|