Dürüstlük ve sahtekârlık her zaman bellidir.. Dürüst davranarak insanların sürekli güvenini kazanmak mümkündür. Ama sahtekârca davranarak insanları sürekli olarak kandırmanın imkânı yoktur. Yada gösteriş yaparak.. Er ya da geç gerçekler ortaya çıkıyor zaten...Güven duygusu, toplumun her kesiminde ve her alanda bulunması gerekir. Bir gazetede okumuştum .Aldatmanın nedenlerini sıralıyordu..
Aldatma olgusunu daha iyi anlamak için yapılan çalışmalarda şu motivasyonların etkili olduğu ortaya çıkıyormuş:
• Yaratıcılık
• Kaybetme korkusu
• Başkalarının sahtekârlık yaparak kazançlı çıktıklarını gözlemlemek
Bütün bunların yanı sıra hilekârlık girişimlerinin toplumda yergi yerine bir çeşit övgüyle karşılanması son yıllarda giderek yayılan aldatma salgınını bir ölçüye kadar açıklıyor.
Şimdi düşünürsek karşımızdakiler gösteri yaparak insanları aldatmıyor mu.. Neden yapıyorlar.. Koltuklarını kaybetme korkusu mu var. Yoksa gelecek endişesi mi..
Bazı insanlar vardır. Hatta yöneticiler.. Geleceği görür. Geleceğe emin adımlarla yürür. Geleceğe kadrolar yetiştirir. Geleceği kurgular ve kurulmasına önderlik eder.
Bazı insanlar vardır günü yaşar, kendinden sonrasını dikkate almaz. Değil yeni kadroları yetiştirmek geleceğin kadrolarını bile yok eder. Sadece kendini düşünür.
Dürüst insanların koltuk korkusu ya da sevdası da yoktur. Çünkü dürüst insanlar fark yaratanlardır. İz bırakanlardır. Onların koltuğun gücüne ihtiyaçları yoktur. Hedefleri kalıcı hizmetler yapmaktır.
Ama dürüst olmayan ve bir yerlere gelmiş kişiler için koltuğun gitmesi her şeyin bitmesidir. Bunlara göre kendilerinden sonraki dönem tufandır. Şehri kendileri kuruyor.. Üniversiteleri çağ atlatıyorlar.. Adeta her şeyi kendileri yapmış gibi konuşurlar, geçmişi görmezler, kaybettiklerini bilmezler, toplumun da buna inandığını zannederler. Gerçekte kendilerini kandırırlar. .
İşte bu noktada koltuk sevdası başlar.
Koltuk sevdası ülkenin eğitim ve gelişmişlik ölçülerine, ekonomik düzeyine göre şekillenen bir tutkudur. Kişinin koltukta ne pahasına olursa kalma hırsıdır. Gözünü koltuk hırsı bürüyen biri için hizmetten çok yerini koruma arzusu hâkimdir.
Yerini korumak için yapmayacağı uygulama, kırmayacağı insan veya kural yoktur.
Şöyle bir etrafınıza bakın bazı siyasetçilerden tutunda üniversite rektörüne kadar, koltuk için her türlü mücadele ve çatışma göze alınmıyor mu. Demokratik kurallar, etik değerler hiçe sayılmıyor mu.
Koltuk sevdasına tutulmuş kişiler kendini normal insanlardan farklı görür, geldiği yeri bile unutur. Ne zaman ayna ile karşı karşıya gelse ben ne güçlü bir insanım diye düşünür.
Kendinin etten ve kemikten bir insan olduğunu unutur. Bir gün bu koltuktan ineceğini düşünmek bile istemez. Dostlarını bile görmez düşmanlarını bilmez.
Çünkü o artık büyük insan olmuştur. Kendince geleceğe yön verecek bir liderdir artık. Kendi gözünde..
O diğerlerinden farklıdır. Çünkü o emirler verir. Onun danışmanları, kadroları vardır. İstediğine verir istemediğine vermez bu kadroları... Kendilerine itaat eden faydalanır bu kadrolardan...Yetenek, başarı ve dürüstlük aranmaz..
Bir emir verdiğinde istediğini yaptırma gücüne erişmiştir. Artık o ne düşünse ve söylese yanlış bile olsa doğrudur. Kimin haddine bir siyasetçinin veya bir rektörün Kişi kayırmadığını yolsuzluk yapmadığını belirtmek dediklerinin yanlış olduğunu söylemek. Hele birde kendisine yalaka bir takım kurmuşsa
Koltuğun sihirli örtüsü ile gerçekler, dostlar ve düşmanlar göze farklı görünür. Koltuğu kaybetme korkusu sarar bedenleri. Dostlara vefa bir tarafa, artık doğru sözler tehdit olarak algılanır. Bir zamanlar savunulan değerler, şikâyet edilen haksızlıklar bile unutulur. Artık şimdiki zaman ve gelecek ikbali düşünülür..
Tek hedef koltuğun ve gücün bir dönem daha korunmasıdır. Geçmiş ve geleceğin muhasebesi önemli değildir. Ne de olsa ona göre toplum bu gerçekleri görmemekte ve anlamamaktadır. Tek doğru kendinin söyledikleri ve yaptıklarıdır.
Bu kişiler bulundukları makamda ömür boyu kalmak isterler. Kendilerine göre nedenleri de hazırdır: “biraz daha hizmet yapayım”. Bu husustaki hırs, kibir, ego gözlerine bürünmüştür. Emekli olmaz veya olursam da milletvekili olayım düşüncesi hakimdir..
Makamlar, mevkiler, zenginlikler Allah’ın çeşitli sebeplerle insanlara nasip ettiği dünyalık ve çok ağır imtihanlardır. Yüce Allah bu makamları, insanlara mükâfat olarak mı, azap olarak mı nasip etmiştir bilemeyiz. İnsanlar bu nasiple haksızlığa, hak gaspına sebep olmaz ve hayırlara vesile olabiliyorsa bu lütuftur. Ancak birilerinin hakkını yiyerek, zulmederek, kendilerine ve çevrelerine çıkar sağlamaya çalışıyorlar veya buna sebep oluyorlarsa, bu onlar için azap sebebidir.
|