İnandırıcı olmanın temel koşulu tutarlılıktır. Bugün söylediğini ertesi gün inkâr edenler ya da yağmur nereye yağarsa tarlasını oraya kaldıran cinsler var ya işte onlar inandırıcı olamazlar.. İnandırıcı değil, olsa olsa komik olurlar.
Mavi boncuk dağıtanların samimiyetsizliğine.. Çıkar amacının ne olduğunun da farkına tez varır vatandaş.. Mavi boncuk dağıtmak[kırmızı da olabilir. İlla boncuk olması gerekmez mesela kravat iğnesi, kravat veya bir gazeteye para ile manşet yaptırmak] bu çıkışı olmayan bir politikadır. İnsan önce insan olmalıdır..
Çiçeğin, böceğin, kuşun yapay olanını fark etmek çok zor değildir. İlk bakışta gerçek sanar, dokununca yapay olduğunu anlarsınız. Hissiz, kokusuz saçma sapan şeylerdir.
Ama insanın yapayını anlamak zordur. Dokunarak, koklayarak çözemezsiniz. Yapay insanı uzun bir süre gerçek sanırsınız. Gerçek insan gibi görünür gözünüze, ki biyolojik olarak gerçektir zaten.
Tıpkı bir insan gibi nefes alıp verir, yemek yer, konuşur, güler, espri yapar…
Seversiniz hatta, insanın yapayı cana yakın olur.
Zamanla yapay olduğunu anlarsınız. Biyolojik olarak gerçektir ama ruhu yapaydır.
Tekdüze bir davranış psikolojisi vardır. Herkese aynı şekilde davranır.
Özeli yoktur, sınırları yoktur, tabuları yoktur, prensipleri yoktur.
Politiktir.
Daima "Şirin" görünmek ister çevresine. Herkesin kendisine hayran olduğunu düşünür.
Çevresindeki gözler hep ona baksın, parmaklar hep kendisini göstersin ister.
Kendisini sevdirmek için güler yüzlüdür sürekli. Konuşmalarının arasına sürekli yapay gülücük efektleri kondurur.
Herkese özel ilgi gösterir.
Çevresindeki o "Herkes" de, bu yapay insanın ilgisini kendisine özel sanar.. Ve bunun siyasette boy göstermesi lazımdır..
HAYDİ GÖK BONCUKLUM!
Bu fıkranın siyasete uygulanmasından “mavi boncuk dağıtmak” deyimi meydana çıkmıştır. Hoca ile ilgili repertuarlar siyasetçilere malzeme olacak nice fıkraları da içermektedir.
“Hoca eşinin üzerine bir de kuma getirmiş. İki kadın arasında gizli bir çekişme başlamış.
Hoca bu kurt adam, eşlerinin arasındaki rekabeti azaltmak için, ayrı ayrı zamanlarda her ikisine de birer gök(mavi) boncuk vermiş. Sıkı sıkıya da tembih etmiş, “sakın kimseye gösterme” demiş. Tarlada, bahçede ve her hangi bir iş işlerken arada bir “Haydi gök boncuklum” deyiverirmiş. Kadınların ikisi de bunu bana söylüyor diye, gizli gizli sevinirlermiş. Ayrıca iş güçleri de, verimlilikleri de artarmış.
Hocanın bu fıkrasını bilerek veya bilmeyerek, ya da işlerine geldiği için siyasette de kullanmışlardır. Gök boncuk mavi olmuş. Bazen de kırmızı
Haydi gök boncuklum! ... Seçim yaklaşıyor... kime ne kadar düşecek ....
KENT KONSEYİ
Kent kimliğine, kentlilik bilincine ve katılımcı kent yönetimine katkıda bulunma potansiyeli bulunan kent konseyinin Gaziantep te bu işlevleri yeteri kadar yerine getiremediğini düşünüyorum....Ve şimdiye kadar kent konseyinin varlığı ile yokluğu arasında neredeyse hiçbir fark yoktu....Belki de imkanları yoktu.. Şimdilerde Mehmet Aslan’ın gelmesiyle bir hareketlilik görülüyor henüz bir çalışma olmadıysa da... Bence ve de öncelikle belediyeler kent konseylerindeki ağırlıklarını azaltmalı, etik olarak belediye başkanları ve vekilleri kent konseyi başkanlıklarını veya sekretaryalarını bırakmalı diye düşünüyorum.
Kent konseyleri katılımcı kentsel yönetim için vazgeçilmez örgütler haline gelebilirler. Ancak, bunun için gerekli düzenlemeler yapılmazsa ne yazık ki bu önemli araç bir kambura, hatta katılımcı kent yönetimi önündeki bir engele dönüşebilir. Kentin değil birilerinin “kendine” konsey olarak kurdukları bu yapıları izlemek, katılmak ve dönüşümlerini sağlamak gerekli.. Yoksa sıkıntı..
|