Başımıza ne geldiyse bu “mağduriyet” edebiyatının sinsi ağdalığından geldi!..
Düşünüyorum da, bu ülkede mağdur olmayan kimse kalmadı…
Her mağduriyet inancı kendi zavallılığından medet umarak topluma şekil vermeye çalıştı.
Bunu başardı da…
Mazlum, zulme uğrarken, arkasını döndüğünde ilk tokadı kendisine yardım edene atarmış.
Mağdur olduğunu iddia ederek devlet aygıtın başına geçen egemenler de yıllarca arkasına sığındıkları bu kalkanı siper ederek bizi sopalamadılar mı?
Şu şanlı (!) coğrafyaya baktığımızda:
Kürtler mağdur oldu,
Kadınlar, erkeklerce mağdur edildi,
Kemalistler, Müslümanları mağdur etti.
YÖK, öğrencileri,
Paralelciler, askerleri; askerler, paralelcileri.
Çocukları, bizler mağdur ettik.
Gazeteciler, avukatlar, aydınlar, yazarlar, hak savunucuları
Cuma anaları, Cumartesi Anaları, şehit aileleri, gaziler, emekçiler,
Banka zedeler, depremzedeler, göçle bu kente gelenler.
Hastasından dayak yiyen sağlık çalışanları,
Fahişeler, LGBT’li bireyler, evsizler…
Atanamayan öğretmenler, formasyon hakkı ellerinden alınanlar…
Günlük 80 kuruş zam yapılan emekli, asgari ücretli…
İş bulamayan ve ayakları eve gidemeyenler mağdur.
Ermeniler, Yahudi ve Süryani vatandaşlarımız mağdur.
Zeytin üreticisi, kentsel dönüşüm canavarının evini yuttuğu kentli mağdur.
Kendi mağduriyetinin mutlaklığına inanarak bunu meşrulaştıranlarla ortaklaşabilir miyiz?
Bu bizi mutlu eder mi?
Bu kadar mağdurun olduğu bir ülke iflah olur mu?
Bakın, bu ülkedeki işler neye benziyor biliyor musunuz?
Temel ile Fadime arabayla yolda gidiyorlarmış. Trafik polisler arabayı durdurmuşlar ve “bugün yapılan kontrollerde emniyet kemeri takan tek çift sizsiniz, bu yüzden size 500 TL ödül vereceğiz” demişler, temel sevinmiş. Sonra polislerden biri Temel’e, “bu ödülle ne yapmak isterdiniz?” diye sormuşlar, Temel, istifini bozmadan, “ilk işim kendime bir ehliyet almak olacak” demiş.
Polisler şaşırmış ehliyetsiz araba mı kullanıyorsunuz diye hayret edince, Fadime araya “memur bey siz Temel’in kusuruna bakmayın sarhoşken ne dediğini bilmez” demiş. Polisler iyice şaşırmış “birde sarhoş araba mı kullanıyordunuz” demişler., daha sonra o sırada arkada koltuktan Dursun çıkıp demiş ki, “ula uşaklar çalıntı araba ile yola çıkarsak başımıza bir iş gelecek demiştim…” Polisler şoka girmişler, “başka ne halt etiniz?” derken bagajdan İdris çıkıp demiş ki: Ula uşaklar sınırı geçtiysek bagajdaki kaçak malları teslim edip dönelim da…
Mağduriyet ve onun mutlaklığına inananlar, emniyet kemerini doğru takan Temel’e benzemiyor mu dersiniz?
Haydi, hep birlikte düşünelim ve korkularımızdan azade olalım…
|