Bu konuya aslında hiç girmek istemiyordum.
Bireysel değerlendirmelerimin ve bakış açımın yanlış değerlendirilebileceğini düşündüm uzun uzun. Ancak, fenomenler üzerinden yapılan polemiklerin, ruhumu ve aklımı tatmin etmemesinden rahatsız oldum.
Siyaset çözüm üretme aracıdır.
Ama siz onu “düşmanınızı cebinizde gezdirme” sanatına dönüştürürseniz sığ popülizm ve kısa erimli bir dili alışkanlık haline getirir ve düşünülmemiş işlerin öznesi olursunuz.
Mesela, Celal Doğan adının bulvardan kaldırılması metaforunun kentteki yansımalarını böyle okumak gerekir.
“Şehit” kutsiyeti ve “hassasiyeti” üzerinden üretilen bir rıza mekanizmasından öte bir şey değil yaratılan dağdağa.
“Sevgili içtenlik” diye başlayamadığımız, yaraların sarılması ve totemleştirilmesinden sonra “sahiplendik, adını yaşatacağız” gibi yaldızlı cümlelerle yazılan ağdalı bir vicdan senaryosundan öte bir şey değil bu.
Evlere düşen ateşin çıkardığı yangını kovayla söndürmeye çalışmakla aynı şey aslında.
Yangın sonrası, kül sessizliği birazda…
Peki, bu minvalde büyük fotoğraf nasıl?
Birazda ona bakalım:
Gaziantep Öğretmenevi’ni hepiniz bilirsiniz.
Yemekhanesine de uğramışsınızdır.
Nedir o yemekhanenin adı?
Şehit Öğretmen Ökkeş Kaya Lokantası!..
Lokantanın çatal-bıçak amblemli facebook sayfası bile var.
Eğitim şehidinin adının verildiği yemekhaneye güle oynaya karnınızı doyurmaya gidersiniz. Çünkü o öğretmenin adını koyacak başka bir yer kalmamıştır(!) En uygunu lokantadır. Terör, öğretmen yer, adının konulduğu lokantada bizler yemek yeriz.
Şahinbey Belediyesi 56 parka şehit askerlerin isimlerini koyar.
Biz de sıcak yaz akşamlarında, dolmamızı, çayımızı, termosumuzu, kabak çekirdeğimizi alır, şehit askerler; Mehmet Cücük, Oğuz Burkay, Siyami Yılmaz, Zeynel Direkçi’nin ve diğerlerinin adlarının yazıldığı park levhalarının karşısına geçer, kıçımızı çimene koyar park sefası yaparız.
Bir başka şehidin adını oturduğu sokağa veririz ki anası, babası, amcası, kuzeni her gelip geçtiğinde acısı tazelensin…
Sosyal tesislere veririz adını.
İçinde ‘sarma nasıl sarılır kursu’ verilir.
Kefene sarmak zor ama sarma sarmak kolaydır çünkü…
Şimdi, Celal Doğan’ın adını sildiğimizde, kirli tarih de silinecek öyle mi?
Acılar dahil her şey unutulacak galiba.
Her şey bir anda sıfırlanacak, güneş bir başka güzel doğacak.
Eğer bu çözüm ise hani şu Yüce Divan’a gönderilmeyen ve acem oğlanın önüne yatan bir bakan vardı ya hadi onun adını silelim de Türkiye yolsuzluklarını hemencecik sıfırlasın.
Usulsüz icraatlarına kitap yazılan başka bir dalgıç bakan vardı. O’nun adını da kaldıralım ne dersiniz?
Bir tarafta şehidin adı, öbür tarafında hırsızlık zanlılarının adı…
İki yanlış bir doğru etmiyor işte…
Bu kenti, belki bilerek belki bilmeyerek işte böyle zalimleştiriyor, yoldan çıkarıyoruz.
O nedenle, bu şehre isim yazmak için akıl ve vefa kalemi gerekiyor evet.
Silmek için ise vicdan silgisi…
Ben, bir şehirli olarak:
AKLINIZA İNANMAK,
VİCDANINIZA GÜVENMEK İSTİYORUM…
Kendim için değil, bu kadim şehir için… |