Dört arkadaşın, nohut dürümcüsünde karnını doyurarak 10-12 TL ödediği, bu şehirde, adı çıkmış restoranlarda size gelecek hesap 100-150 liradır. Kuru fasulye, pirinç pilavı yanında da bol soğanın olduğu bol kepçe lokantasında dört arkadaş 20-30 lira ödeyerek keyifli bir yemek yiyebilirsiniz.
Nohut ile lüks restoran arasındaki fark bize bu şehirde sadece çok ‘zengin ve yoksul’ kesimden oluşan iki zümrenin yaşadığını gösterir. Sulu yemek yapan bol kepçe lokantalarının olmayışı aynı zamanda gelişmiş toplumların omurgasını oluşturan ‘orta kesimin’ yok edildiğini, bir alt kümeye düşerek fakirleştiğini gösterir.
İşin garip tarafı şudur ki, fakire nohut dürümü satarak zenginleşenler Mercedes’le falan gezeler, 5-6 bin liraya kiraladıkları asma katlı işyerleri vardır. Nohut dürümü ile servete kavuşulması da yine bu kentte toplumun büyük bölümünü fakirlerin oluşturduğu anlamına gelir. Pazar günü gidin Dülükbaba’ya, Erikçe’ye, Burç’a mangal yapanların yüzde 95 ucuz olduğu için tavuk alıp gelmiştir. Çünkü alım gücü o kadardır.
Orta sınıfın olmadığı bir şehirde hizmet sektörünün sağlıklı büyümesi beklenilmez. Bir de buna emek ile sermayenin kazancı arasındaki uçurumu eklerseniz Gaziantep’in, radikal uçların ve çelişkilerin kenti olduğunu görürsünüz.
Durum böyle iken, yerel yöneticilerin billboardlara sanki başkası yapacakmış gibi, “şu kadar asfalt yaptık, köprülü kavşak açtık, yeni yol açtık, yeni konut yaptık vs.” mekanikliğini eklerseniz durumun ne kadar kötüye gittiğini anlarsınız.
Gaziantep, zihniyet değişimi olmadan vasatın biraz üzerinde bir Anadolu kenti olarak kalır. Tamam, halkın büyük çoğunluğu fakir olabilir. Buna rağmen, şehirdeki sosyal planlamaların orta sınıfa hitap edecek şekilde yapılması gerekmez mi?
Soruyorum sizlere?
Akşam ailenizle yada bir misafiriniz ile yemeğe gidebileceğiniz, iki kadeh de şarap içebileceğiniz kaç tane düzgün mekan var?
Kışın saat 19:00, yazın 21:00’den sonra hayatın bittiği bir kent cazibe merkezi olabilir mi?
2015 yılında suyun-elektriğin zırt-pır gitmesinin izahı olabilir mi?
5. sınıf halk otobüsü denen konserve kutularında halkın, 30 yaşındaki servis araçlarıyla işçilerin fabrikalara taşındığı bu şehirde siz hangi sanayi ile övünüyorsunuz?
Sendikalı çalışan sayısının yüzde 5’i geçmediği bir yerden “emek kenti” diye bahsederseniz bana gülünç gelir !
Sosyal hayatın çeşitlendirilmesinden çok ranta odaklanan şehirde acaba kaçımız mutluyuz?
Rıdvan Fadıloğlu, önceki gün verdiği bir demeçte “ilçeyi birlikte yönetiyoruz” demiş. Hayır, başkan! Birlikte falan yönetmiyoruz. Bizatihi sizler tek başına yönetiyorsunuz…
1600 derneğin yarısı tabeladan ibaret ise. Geri kalan da post-modern kabile olan hemşeri dernekleri ile cami yaptırma yaşatma derneği ise siz Gaziantep’te sivil toplumdan bahsedebilir misiniz?
Kültüre, sanata, eğitime hiç girmeyeceğim.
Bir tarafta altı ezmeli kuşbaşı yiyenler,
Bir tarafta biz, nohut dürümcüleri..
Bir tarafta havuç dilimi baklavayı götürenler,
Bir tarafta biz, şıllık tatlısı reva görülenler.
Hikâye bu kadar basit… |