“Gaziantep, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yürütülen ve Avrupa Komisyonunca geliştirilen Avrupalı Seçkin Destinasyonlar Projesi (EDEN) kapsamında teması “Yerel Gastronomi ve Turizm” olarak belirlenen yarışmada, 2015 Yılı Ulusal Destinasyonu seçildi…
Büyükşehir Belediyesi’nden gönderilen basın bülteni bu şekilde başlıyor. Önce, Fransız kökenli bir kelime olan ‘destinasyon’ nedir ona bakalım. Google’da yaptığım arama sonucunda şu bilgilere ulaştım: Türk Dil Kurumunun yayınlamış olduğu güncel Türkçe sözlükte destinasyon; “varılacak olan yer” olarak tanımlanıyor.
Ancak turizm literatüründe destinasyon kavramı konusunda fikir birliğine varılmış standart bir tanım bulunmuyor. Bu konuda farklı tanımlar da yapılıyor.
Destinasyon kavramı ile ilgili olarak yapılan tanımlardan bazıları şöyle:
-Farklı doğal özellikleri veya çekicilikleri olan ve ziyaretçilerin ilgisini çeken yer”
-Geçici konaklamalar için ziyaretçileri cezbeden yerler
-Kıtalardan ülkelere, eyaletlere, bölgelere, şehirlere, köylere kadar değişen büyüklükte yerler.
-Siyasi olarak sınırları çizilmiş bir yerden çok, turistik kaynakların kümelendiği bir coğrafi alan.
Gastronomi ise kültür ve yemek arasındaki ilişkiyi inceleyen bir disiplin olarak açıklanıyor.
Şimdi biz bu yarışmaya göre hem belirli bir turist kümelenmesinin olduğu şehir, hem de yemek ve kültür arasındaki disiplinin var olduğu bir şehir oluyoruz. Oluyoruz da 24 saat canlı tutamadığımız, sosyal yaşamın neredeyse 3-5 mecburi mekan arasına sıkıştırıldığı Gaziantep’i, siz gidip başka yerlerde Madrid, Milano, Paris gibi mi anlatıyorsunuz önce onu söyleyin?
“Şehirler cadde ve meydanları ile var” diyorsunuz kentin ağası stadın yerinin meydan olmasını elinin tersiyle itip, “illa da buraya cami yapacağım” demiyor mu?
Gazimuhtarpaşa örnek cadde olacak ama bir turistin gelip oturacağı, bir kadeh şarap içeceği bir destinasyon (!) anlayışınız var mı? Yoksa, bir dönem kadehini çalkalaya çalkalaya ona buna poz verdiğiniz Kalecik Karası’nın “lan beni Celal Şengör’e teslim ederler” maça korkusuyla toprağa mı gömdünüz? Bir sürü kaynağın aktarıldığı, yüz akı olsun diye on kere yıkılıp yapılan Gazimuhtarpaşa mesela neon ışıklı süs malzemesi olmaktan çıkarılmalı değil mi?
Sağdan say, Bayazhan, Baro Lokali, Teniz Kulubü, Gar… Başka restoranınız var mı? Öğretmenevi’ni, Ticaret Odası Lokalini, Seyirtepe’yi büyük bir keyifle iğdiş edip, “sosyal hayatımız da çok renkli yahu?” yalanlarına sarılan yoksa ben miyim?
Gaziantep’te, Mutfak Müzesi olmasıyla sevindirik olanların gelinen noktada ortaya koydukları yasaklamamış gibi yaparak dolaylı baskı ile eğlence kültürünü yerle yeksan etmeleri aynı zamanda zihniyetlerinin müzelik olduğunu göstermiyor mu?
Nohutçu Adil ile Karşıyakalı Halil Usta arasına sıkışmış ve makasın ucunun bu denli açık olduğu bir tercih körlüğünü gastronomiden mi sayıyorsunuz?
Çok basit bir soru sorayım: Yesemek’in adını en son ne zaman ağzınıza aldınız?
Otellerinizde, kentin gezilecek-görülecek-yenilecek-içilecek, eğlenecek mekanlarını, hastanelerini, eczanelerini, taksi duraklarını, hediyelik eşyacıları vs. gösteren farklı dillerde hazırlanmış kaç tane broşürünüz var?
Bugüne kadar kaç tane kongreye ev sahipliği yaptınız? Kenti bir kongre merkezi haline getirmek için gayretiniz nedir?
Bu kadar hastaneye rağmen Sağlık Turizmi koordine edebilecek o çok cilaladığınız bir ortak akıl hikayeniz var mı?
Kaç tane kokartlı turist rehberiniz var?
Binlerce metrekare alanda kelle fotoğrafları konularak yapılan reklamların yerine “aaa elin adamı bizi seçkin destinasyon ve gastronomi merkezi kabul ediyor, şu aşure dağıtma işini askıya alsak da kentin değerlerini ön plana çıkarsak iyi olur” dediniz mi?
Kendi öğrencilerinizi, kenti turuna göndermiyorsunuz kardeşim!
Ne gastronomisi destinasyonu?
Bu kafayla olsa olsa sonu belli su testisi!
|