ASLINDA LİNÇÇİLER, ANAYASA SUÇU İŞLİYOR
Doğal haklardan kabul edilen ifade hürriyeti, çoğulcu demokrasilerde, vazgeçilemez ve devredilemez bir niteliğe sahiptir. Genel bir kabulle ifade hürriyeti; insanın özgürce fikirler edinebilme, edindiği fikir ve kanaatlerinden dolayı kınanmama, bunları meşru yöntemlerle dışa vurabilme imkan ve özgürlüğüdür. Demokrasinin "olmazsa olmaz şartı "olan ifade hürriyeti, bir çok hak ve özgürlüğün temeli, kişisel ve toplumsal gelişmenin de kaynağıdır.
İşte bu özelliğinden dolayı ifade hürriyeti, temel hak ve hürriyetler kapsamında değerlendirilerek, bir çok uluslararası belgeye konu olmuş, T.C Anayasası'nda da ayrıntılı düzenlemelere tabi tutulmuştur. Bu bağlamda, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 19. maddesinde; "Herkesin görüş ve anlatım Özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak, karışmasız görüş edinme ve herhangi bir yoldan ve hangi ülkede olursa olsun bilgi ve düşünceleri arama, alma ve yayma özgürlüğünü içerir" Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesinin 10. maddesinin 1. fıkrasında; "Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir"hükümlerine yer verilmiş, Anayasa'nın 25. maddesinde düşünce ve kanaat hürriyeti başlığı altında; "Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir, her ne amaçla olursa olsun, kimse düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz. Düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz "
26. maddesinde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. maddesinin 1.fıkrasındakidüzenlemeye benzer şekilde; "Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar..." hükümleri yer almış, 28. maddesinde ise basın özgürlüğü ile ilgili düzenlemelere yer verilmiştir.
Görüldüğü gibi, Avrupa insan Hakları Sözleşmesi'nin 10. maddesinin 1. fıkrası ile Anayasa'mızın 25 ve 26. maddelerinde ifade hürriyeti en geniş anlamıyla güvence altına alınmıştır. Ancak ifade hürriyetinin sonsuz ve sınırsız olmadığı, kısıtlı da olsa sınırlandırılmasın gerekeceği, uluslararası ve ulusal alanda normlara konu edilmiştir. Bu cümleden olarak uluslararası alanda;
Avrupa insan Hakları Sözleşmesi'nin 10. maddesinin 2. fıkrasında; "Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda, gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin Önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasa ile öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir."
17. maddesinde ise; "Bu sözleşme hükümlerinden hiç biri, bir devlete, topluluğa veya kişiye, sözleşmede tanınan hak ve özgürlüklerin yok edilmesine veya burada öngörüldüğünden daha geniş ölçüde sınırlamalara uğratılmasına yönelik bir etkinliğe girişme ya da eylemde bulunma hakkını sağlar biçimde yorumlanamaz" tarzında düzenlemeler yapılmış, Ulusal alanda ise Anayasa'nın 2, 13, 14 ve 26. maddelerinde benzer düzenlemelere yerverilmiştir.
Anayasa'nın 2, 13, 14 ve 26/2 ile İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin 10/2 ve 17. maddeleri birlikte değerlendirildiğinde; hürriyetlerin demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenlik, toprak bütünlüğü, kamu güvenliği ve düzeninin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli kalması gereken haberlerin yayılmasına engel olunması veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının korunması için kanunla öngörülen bazı biçim koşullarına, sınırlama ve yaptırımlara tabi tutulacağı anlaşılmaktadır. Günümüz özgürlükçü demokrasilerinde, istisnaları dışında, geniş bir yelpaze ile düşünceyi açıklama korunmakta ve ifade hürriyeti kapsamında değerlendirmek suretiyle, özgürlüğün sağladığı haklardan en geniş şekilde yararlandırılmaktadır.
İfade özgürlüğü sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız veya ilgilenilmeye değmez görülen haber ve düşünceler için değil, devletin veya toplumun bir bölümünün aleyhinde olan, onları rahatsız eden haber ve düşünceler içinde uygulanır. Bu demokratik toplum düzeninin ve çoğulculuğun gereğidir. Eleştiride kaynağını bu özgürlükten alır. Eleştirinin doğasından kaynaklanan sertlik suç oluşturmaz, eleştiri övme olmadığına göre, sert, kırıcı ve incitici olması da doğaldır. Eleştirinin sert bir üslûpla yapılması, kaba olması ve nezaket sınırlarını aşması, eleştirenin eğitim ve kültür düzeyine bağlı bir olgu ise de; kurumlar veya kişiler eleştirilirken, görüş açıklama niteliğinde bulunulmayan küçültücü, aşağılayıcı ifadeler kullanılmamalı, düşünceyi açıklama sınırları içerisinde kalınmalı, başka bir anlatımla onların saygınlığını zedeleyici veya yok edici, varlık nedenini tartışılır hale getiren hareketlerden kaçınılmalıdır. Bu kapsamda, herhangi bir düşünce açıklaması olarak değerlendirilemeyecek beyanlar veya açıklamalar, hukukun korumaya aldığı düşünce ve ifade hürriyeti kavramı dışına taşacağından fiile hukuka uygunluk niteliği kazandıracak "eleştiri hakkı" olarak değerlendirilmesi de olanaksız hale gelecektir. Düşünce özgürlüğü ve dolayısıyla eleştirel akılcılık, demokratik toplumlarda vazgeçilmez bir değerdir.Demokratik toplumlarda, bireyler düşündükleri gibi konuşmalı, yazmalı; konuştukları, yazdıkları gibi düşünmelidirler. Bunlar örtüşmezse, orada ikiyüzlülük ve aldatma egemen olur.
Avrupa insan Hakları Mahkemesi'ne göre. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi; hakları, kurumsal ve yanılsamacı biçimde değil, uygulanabilir, etkili ve somut biçimde güvence altına almıştır. (Artico, 13.05.1980) Çoğulculuk, hoşgörü, görüş açıklama demokratik toplumunun kurucu öğeleridir.
Toplumlarda, yalnızca hoşgörülen, saldırgan ve zararlı olmayan görüşleri değil, toplumu derinden yaralayan, onu sarsan, aşağılayan, rahatsız eden görüşleri/inanışları sergilemek de, düşünceyi açıklama özgürlüğüne girer. (Handyside, 07.12.1976, Sunday Times 26.04.1979) Düşünce ve bunları açığa vurma özgürlüğü demokratik toplumun olmazsa olmaz temelidir. Dsitillers Şirketinin çıkardığı Thalidomide adlı ilacın sakat doğumlara yol açması üzerine, Sunday Times, yetkiliyi "cimrilik yapacak kadar pişkin ve utanmaz" olmakla suçlamış ve adı geçen Gazete'nin yetkilisi İngiltere’de hüküm giymişti. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yukarıdaki gerekçeyle bunu da düşünceyi açıklama özgürlüğüne sokmuştur. {Sunday Times, 26.04.1979) Eleştiri ve hoşgörü, çağcıl ceza hukukunda, suçun hukuka aykırılık öğesini hukuka uygun kılan etkenlerdir. Eleştiride estetiği aşmamak ve incelik elbette asıldır. Ancak eleştiri estetiği aşıldığında, onaylamadığımız bu aşırılığa katlanmak, onu hoşgörü sınırları içinde değerlendirerek hukuka uygunluk öğesini geniş tutmak, toplum ve eleştirilen düşüncenin yararınadır. Korunan değerle toplum yararı arasındaki çatışmada optimum denge, hoşgörünün sınırları genişletilerek kurulmalıdır.
Özetle, demokratik bir toplumun insanı, güne söyleyeceği ya da yazacağı bir sözün, yazının suç olup olmadığı kaygısıyla başlayamaz. Çünkü özgürlük asıldır. Hukuk insanı özgürleştiği oranda meşrudur.
ÖTE YANDAN; AİHM’nin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) fikir özgürlüğüne ilişkin 10. maddesine aykırı (ihlal edilen) bulduğu kararları, bu vesilesi ile hatırlatmak isterim:
25 Temmuz 2001 Perna - İtalya Kararı: Bir savcıyı siyasi militanlıkla suçlayan gazetecinin hakaretten mahkûmiyeti.
28 Eylül 2000 Da Silva - Portekiz Kararı: Bir gazete müdürü hakaretten mahkûm oldu.
2 Mayıs 2000 Bergens Tidende ve diğerleri - Norveç Kararı: Doktorlarından memnun olmayan hastaların anlatımlarını içeren dizi yazıyı yayımlayan müdür ile bir gazetecinin mahkûmiyeti.15 Haziran
2000 Erdoğdu - Türkiye Kararı: Devletin bütünlüğüne karşı propagandanın yayımlanmasından sorumlu derginin yazı işleri müdürü mahkûm olmuştu.
28 Eylül 1999 Dalban - Romanya Kararı: Bir sahtekârlık davasında, devletin ileri gelenlerini suçlayan birçok yazı yayımlayan gazetecinin hakaretten ceza alması.
21 Ocak 1999 Fransa Kararı: Haftalık Hiciv dergisi "Le Canard Enchaine"de bir otomobil şirketi başkanının maaşının açıklanması ve vergi beyannamesi fotokopilerini satın alma ve saklama cürmünden mahkûmiyet.
20 Mayıs 1999 Bladet Troms ve Stensaas - Norveç Kararı: Kamuya açıklanmamış bir resmi rapora dayanarak fok avına ilişkin düzenlemedeki eksiklik iddiasına ilişkin beyanların yayımlanması suretiyle hakaretten yazı işleri müdürünün zarar ziyanın tazminine mahkûm edilmesi.
8 Temmuz 1999 Başkaya ve Okçuoğlu - Türkiye Kararı: Başvuran tarafından yayımlanan ve toplatılan bir eserde devletin bütünlüğüne karşı propaganda yapmaktan mahkûmiyet.
25 Ağustos 1998 Hertel - İsviçre Kararı: Bir reklam yazısına cevaben, mikrodalga fırınlar yardımıyla hazırlanan yiyeceklerin yenilmesinin insan sağlığına zararlı olduğunu iddia etmenin bir kimseye yasaklanması.
25 Haziran 1992 Thorgeir Thorgeirson - İzlanda Kararı: Bir gazetede polisin sert davranışlarına ilişkin iki makale yayımlamaktan para cezasına mahkûmiyet.
Bütün bu mahkûmiyet kararlarını AİHM fikir özgürlüğünün ihlali olarak gördü. O nedenledir ki akademisyenleri linç etmeye kalkışanların esasen kendileri anayasa suçu işlemektedir...
|