Kızgınım!..
Üzgünüm!
Öfkeliyim!..
İçimde biriken zehri bir türlü atamıyorum.
Masum insanlar öldükçe, kalbim ve vicdanım masumiyetini yitiriyor.
Ve biraz daha kirleniyor gibi hissediyorum kendimi.
Tuzu kurular, “milletimize, kardeşliğimize” diye modası geçmiş yalanlarla bizi avutmaya çalışırken, düştükleri b.k çukuru artık umurumda bir değil.
“Terörle mücadeledeki azim ve kararlılık” denilen paranoid söylemler midemi bulandırıyor.
Bu korkaklığa tepkiliyim.
Mikrofon ve bülten ağızlarının mekanikliğinden iğreniyorum.
Taziye siyasetinden bıktım artık.
Bayrağı gönderde görmek yerine, tabutların üzerinde görmekten imtina etmeyen ve ders almayan statükocu serserilik artık canımıza tak etti!
Çocuğunun mezuniyet töreninde havaya kep atmayı bekleyen anne-baba, gencecik bedenler için taze kazılmış mezarlara gözyaşlarını akıtıp toprak atıyor durmadan…
Hiçbir güneş tutulmasının, yüreğimizi soğutamayacağı ardı arkası kesilmeyen acılar yaşatıyorlar bizlere.
Ekran karşısında somurtuyor, üzülüyor gibi yapmalarına aklımız dayanmıyor artık.
Sınır ötesinden “iki üç füze fırlatırız” diyen savaş ulemaları, sınırlarımızın içinde bombalarla parçalanan bedenleri havaya savuruyor.
Kesif barut ve yanık et kokusu ile koca bir mezbahaya dönüştürüldü dünyanın en güzel ülkesi.
Baş(KAN) olma hayali ile kan deryasına dönerken, birilerinin arsızca “oluk oluk kan akacak” demesinin genetik laboratuarında, yeni Frenkeştaynlar ile aynı zaman dilimini paylaşır olduk.
Gül yüzlü insanlarla, gülümsemelerimizde kayboldu gitti.
Ruhumuza sarılan dikenli tel her kıpırdamamızda biraz daha fazla yakıyor canımızı.
Bir yandan faşizm, öte yandan adı konulmamış dikta, ötekileştirilen, birbirine yabancılaştırılan, ortak acılarına bile ağlayamayan, dindar-kindar arasına sıkıştırılmış, din çerçiliğinin, yolsuzluğun ve yobazlığın geçer akçeye dönüştürüldüğü, hırsızın alkışlandığı,huzurumuzun kaçırıldığı, tuzun koktuğu bu korku mağarasında çıldırmamak için kulaklarımızı ellerimizle kapatıyoruz.
Kızgınım!..
Üzgünüm!..
Öfkeliyim!..
|