Nasıl bir toplum olduk. Yardımlaşma yerine kazık atmayı, birbirimizi kandırmayı, fırsatçılığı daha ön plana almışız!. Yani kötülüğü kendimize düstur edinmişiz.
Şuna emin olun, fırsatçılık, yediden yetmişe, erkekden kadına, hiç fark etmiyor artık genlerimize işlemiş hepimizin.
Her türlü olayı, kendi menfaatimize yönelik bir fırsatçılık anlayışı içerisinde değerlendirmeye büyük özen gösteren bir toplum olmuşuz.
Bir fırsat çıkmasın hemen üşüşülür, boşluklardan yararlanır, işler kılıfına uydurulur, sonuçta birileri günün sonunda haksız kazancı ile mutluyken, geniş bir kesim kaybetmenin ve adaletsizliğe uğramanın öfkesi içinde ortada kalır.
Hani bizde düşmana dahi dokunmama hasletleri ve delikanlı olarak tabir edilen bir ahlak vardı. Hani nerede. Ne yazık ki bu topraklarda kurnazlık, hinoğlu hinlik, fırsatçılık yani kötülüğün tüm türleri egemen.
SAHTE YÜZLER
09 Haziran 2014 tarihinde yazmış olduğum yazıyı tekrar yayınlayayım istedim. İnsanlar samimiyetsizlikten yakınır durur da kendilerinin ne kadar samimi olduklarını düşünmezler. Samimiyet, bazen söylenen bir sözdür . Samimiyet bazen yazılan bir yazıdır, bazen bir gülümseme, bazen bir bakış, bazen bir dokunuş...bazen de bunların hepsi...
Samimiyet insanların ellerinde tutmakta çok zorlandıkları , bir kum gibi avuçlarının içinde akan giden, hayatın içinde herhangi bir “an” da hissedildiğinde insanın gözlerini ışıldatan...Herkesin ihtiyacı var samimiyeti hissetmeye...Yakınır insanlar, neden bu kadar yalan dolan var diye, ama düşünmezler kendilerinin söyledikleri yalanları, günde kaç defa, hayatta ise kaç milyon defa?
Ne olursa olsun, hangi şart altında olursa olsun samimi olmak ise bambaşka bir şey...Samimiyet saygıdır, inceliktir, kendini ifadedir. Kaçmak yada yalanların arkasına saklanmak değildir. İstediğini istediğini de istemediğini de söyleyebilmektir.
Kırıldığında da samimi olmalı insan, incindiğinde de beklentisiz olmak koca bir yalan aslında, herkesin bir beklentisi var birşeylerden, işten, güçten, hayattan, aşktan, şanstan, umuttan yana olacakta. Bu konuda "benim bir beklentim yok" deyip, öyle sanılmasını sağlamaya çalışmayalım.
Kendimize de yalan söylemeyelim
Bir kişi bize 10 defa (hatta bu kadara da gerek yok) iyi davrandığı zaman bizim için iyidir. 11. defa anamızı belliyorsa o da bizim şansımıza. Kişilerle aramızda para, mal, aşk, yer, mevki, değişim gibi hayatımızı etkileyebilecek ilişkiler olmasa yine sorun değil; samimiyet ve güven kazıklarını karşılardık.
Samimi olduğuna inandığınız kişiye karşı olumsuz düşünebilir misiniz? Ama o size karşı samimiyet oyunu oynuyor olabilir.
Etrafımızdaki bazı kişilerin samimi olduğunu düşünürüz. Ama sayı yüksektir. Oysa benim ölçülerime göre çok az kişiden birinde gerçek samimiyet olabilir. Hiç birimizde de çok kişiyi bekleyecek sabır olmadığı için samimiyet köprüsünden daha az hasarla çıkabilmeyi düşünmeliyiz.
Samimiyet üzere hayat yollarına düşüp de sağlam geri dönenimiz çok azdır. Yine de samimiyet ararız, bulamasak bile. Hayatımızı etkileyen bu argümanın tanımlanıp manifestosunun yazılması gerekir. “Gelen boynuma sarılsın, giden tokat atsın; sansıma kaderime” diyemeyiz. Kolay ifade edilemese de o, alınlardan ve gözlerden kolayca anlaşılan samimiyet!
"Yaktım gemilerimi... Dönüş yok artık geri ...Tak etti canıma bu maskeli balo.. Bu maskeli balo ve onun sahte yüzleri..."
Günümüzün bireyci, çıkarcı, belirsizliğin ve süreksizliğin egemen olduğu bu yeni, sadakatsiz zamanlarında çok da bir anlamı kalmayan bir duygu artık samimiyet... Artık pek kullanılmamak üzere naftalinli ve sahte yüzlerde asılı kalan... Yüzeyselliğin hakim olduğu, içtenliğin, sıcaklığın devre dışı kaldığı kasırgalı duygu iklimlerindeyiz artık...
|