Apartmanın birinci katında oturuyorum. O nedenle, yöneticinin girişteki panoya genellikle emri vaki bir dille astığı tüm duyuruları hemen hemen ilk gören ben oluyorum. Bazen içindeki öfkeyi, kimi zaman apartman sakinlerinin bir türlü hayata geçiremediği istekleri nedeniyle bıkkınlığını ama buna rağmen o eril ve buyurgan dilini asker talimnamesi gibi sıraladığı bilgisayar çıktısından anlayabiliyorum.
Kapıcımız (apartman görevlimiz demek daha doğru) iyi bir insan. Yönetici buyurgan olunca tabi o da ister istemez sivil manadaki emir eri gibi şak diye söyleneni tak diye yapmak gibi acayip bir reflekse sahip. Orta gelir gurubu ve memurların çoğunlukta olduğu 30 daireden oluşan bu yaşam alanının patronu bizim yönetici.
Kenti de büyük bir ortak yaşam alanı olarak düşündüğünüzde elbette resmi hiyerarşi ve bürokrasinin muktedirliği ile vali büyük patron olarak nitelendirilmelidir. Bunu birçok örnekle açıklamak mümkün olsa da en son basın toplantısında sergilediği ana akım-yerel medya ayrıştırmasındaki “bana 2.5 yayın organı yeter” mantığıyla çözümlemek en kolay olanı.
Bizim apartman sakinlerinin yaptığı gibi severek ya da istemeyerek talimatnameye uyma zorunluluğunun vali suretinde bir ötekileştirmeye dönüşmesi ve yerel medyaya kapıcı muamelesi yapılmasındaki sevimsiz durumun geri bildirimlerini bir süre izlemeyi tercih ettim.
Ortada iki görüş var: Bir kesim valinin medyayı birbirinden ayırt etmesini teyyy halkın haber alma özgürlüğünün engellenmesi fikriyatına kadar götürüyor. Öteki kesim ise valinin pespayeleşmiş (bu benim tanımım değil) yerel basına aslında kim olduğunu ve ne yapmadığını hatırlattığını ifade ediyor.
Her iki kesimden de bazı görüşlere katılıyor ama peşin söyleyeyim üzerime alınmıyorum. İnternet teknolojisi sayesinde yerelleşmenin aslında büyük bir santralizasyona doğru aktığı, iletişim kuramcısı Mc Luhan’ın deyimi ile küresel bir köye dönüşen dünyada, yerelden evrensele ulaşan bir etkileşimin yaşandığı ve bilginin bu yolla hızlıca aktığı bir dünyada valinin 2.5 gazete izahını anlamaya çalışmak bile bana göre zaman kaybı olur.
Konvansiyonel medyanın habere veya bilgiye ulaşıp yayarken ortaya koyduğu klasik yöntemin artık geçerliliği kalmadı. Eskinin aktif medya-pasif okur,( izleyici, dinleyiciler) yani mesajı veren ile alan arasındaki ilişkinin boyutu değişti. Mesajı gönderen medya ne kadar aktif ise onu alanların anında yorum, görüş, öneri ve eleştirileri ile sürece geri bildirimlerle katılması karşılıklı bir etkileşimi beraberinde getirdi.
Burada santralizasyon ve desantralizasyon konusundaki düşüncelerimi de aktarmak isterdim ama her iki başlıkta ayrı birer yazı konusu olduğundan kamu yönetimi bakımından özellikle Büyükşehir Kanunu ile yereli güçlendiren siyasi iktidarın güçlü lokal anlayışına karşın, o lokalizasyonun önemli aktörlerinden biri olan yerel medyaya, bizim apartmanın yöneticisinin yaptığı gibi kapıcı muamelesini reva görmesindeki çelişkinin burada saklı olduğunu düşünüyorum.
Vali bey bu yazıyı okursa ne düşünür bilemem ama bizim yönetici okursa, aynen bizim yerel medya ki gibi apartman sakinine beni şikayet edeceğine adım gibi eminim.
Kola ile fantayı ayrıştır(a)mayan valinin, ana akım medya ile yerel medyayı bu şekilde ayrıştırmasındaki bana göre çok da tarihi olmayan girişimin tersine çevrilmesi karşılıklı anlayış ile mümkün olacaktır.
O anlayış bu kentte fazlasıyla mevcuttur…
Yeter ki meselelere sığ bakmayalım… |