Eskiden usta işi derdik, şimdi profesyonelce diyoruz. Hani öylede söylesek oluyor, böylede ama biz kendimizden olana meyledelim. “Usta işi” kavram olarak, eğitimle birlikte edinilmiş deneyimi vurgular. Çok okuyan mı bilir, çok gezen mi? derlerdi ya, bu deyim de deneyimin eğitimden önemli olduğuna, haksız yere işaret buyurur. Toplumsal karakterimiz grilerin farkına geç varmaktır. Herhangi bir konuda tartışmaya başladığımızda ya siyahtan ya da beyazdan yana tavır alırız. Günümüzde “usta işi” bir şeyler yapmak istiyorsak, hem deneyimli, hem de eğitimli olmak gerektiğini, sağa sola çarparak öğreniriz.
Taş yerinde ağırdır
Yeniden aranıza dönerken gazetemizin imtiyaz sahibi Sayın Yakup Çiçek, ne tür yazılar yazacağımı merak edip sorunca, endişe etme konu avantür demek geldi içimden. Aslında, yerel gündemi takip eden yazılar yazmayı planladığımı, ama bunların ulusal gündemden kopuk olmadığını da fark ettirmek gerektiğini düşündüm. Elbette ki, ulusal medyanın ağa babaları ile aşşık atacak kadar izan yoksunu olmadığımızdan, taşın yerinde ağır olduğunu hiç aklımızdan çıkarmadan, yazın hayatımıza kaldığımız yerden devam etmemiz gerekirdi. Doğrusu da buydu, peki usta işi ne ola ki hala anlamadık bu konuyla bağlantısını?
Halfeti’ye gidek
Burnumuzun dibinde, kaçımız gittik Halfeti’ye. Geleneksel taş yapılardan oluşan kentin, üçte ikisi sular altında kalmış ama, su üstünde kalan kısımları bu taş yapıların deniz kenarına taşınması gibi bir şey olmuş. Bu yapıların suya yansımasını görmek için Halfeti’ye gidek. Hey Anteplinin girişimci ruhu, Halfeti’de çok farklı büyük bir turizm potansiyeli var, bunu kaçırma. Ama, sakın zarar verme ki o değer kaybedilmesin. Kentin üçte ikisi dib-i derya, üçte biri leb-i derya olmuş dedik ya. Beş kilometre yukarıya yeni Halfeti kurmuşlar, giderken bakın, iyi bakın eski Halfeti “usta işi”, hem de beşbin yıllık bir kültür birikiminin öğretisi ile yaratılmış bir usta işi, yeni Halfeti perişanlığın aynası, hiç yapı kültürümüzün olmadığını, sanki geçmişten bize hiçbir iz kalmadığını sanırsınız. Şimdi bu ayrıntıyı kaçırmayın, dönemin yapı ustaları uzun yıllar, kendilerinden önceki ustalarının yanında, hem eğitimden geçer hem de deneyim kazanırlardı. Zaten, deneyimi böyle anlamak gerekir. Çarpa çarpa değil, usta gözetiminde sindire sindire öğrenmektir deneyim.
Antep’in eğitim başarısızlığı.
Antepli, işte aynı Halfeti’deki geçmiş yapı ustaları gibi, çalıştığı her alanda tedrisata ve dolayısı ile eğitim ve deneyim süreçlerini iç içe geçiren bir öğrenime yatkındır. Mevcut eğitim sisteminin bu anlayışa sahip olmaması Antep’in eğitimde başarısız ama iş hayatında başarılı olmasına yol açar. Kent yöneticileri işte bu tür sorunlarla uğraşmalıdır. Milli Eğitim müfredatını değiştirecek bir devrimden söz etmeye cesaret göstermelidir. Yoksa, geriye kalanları da kaybetmek kaçınılmazdır.
Acemi berber traşı başımızda beller
Neyse lafı uzatmayalım, biz de anladığımız anlamda, Antep’te “Usta işi” yapılanlarla, acemi berber misali kafamızda bellenen traşların faturasının ne menem bir şey olduğuna bakmaya çalışacağız şuncacık köşemizden. İyi haftalar |