Daha önce de bir çok kez bakmıştım ve o kapı aralıktı, ya da sadece bana aralanmış olmalıydı. Defalarca geçtim o kapının önünden ve hep aralık bırakıldığını görüyordum. Kapı çok güzeldi, üzerinde bir ustanın elinden çıktığı bir bakışta anlaşılan, insanı çarpan bezemeler, işlemeler, renkler vardı. Kapıya bakmaktan kendimi alıkoyamıyordum. Hatta, güzelliğini seyretmekten, aralık bırakılmış olmasının davetkarlığını bile anlayamıyordum. Kapının güzelliği aklımı almış, onu seyretmekten başka şey düşünmemiştim. Belki de oturduğum semtteki kapılar ne kadar güzel ve davetkar olursa olsun, o kapıları çalmayacağıma dair kendime verdiğim sözdü bunun sebebi. Ama bu söz, o güzel kapıya bakmama engel değildi. Zamanı geldiğinde hala aralık bulursam ve hala davetkarsa o kapıdan içeriye girmeyi çok istiyordum. Kim bilir içeride daha ne güzellikler karşılayacaktı beni. Kapıyı bu kadar maharetle bezeyen ustanın, içeride de insanın başını döndürecek, ağzını bir karış açık bıraktıracak güzellikte bezemeler, işlemeler, süslemeler yapmış olduğu belliydi. Kapının bizatihi kendisi çok şey anlatıyordu içeride olan bitene dair.
Yıllar sonra hayat her şeyi değiştirmiş, kapıyı başka, beni başka bir köşeye savurmuştu. Üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin, özü güzel olan her daim güzel kalıyordu. Zaman elbette değiştiriyor, yıpratıyordu her şeyi. Ama değerine değer de katıyordu ustalıkların. İşte şimdi yine karşımdaydı o kapı, yolumuz kesişmişti yine yaşam sürecinde. Bir sanat eseri gibi, bir anıt gibi önüme çıkıvermişti. Yine aralıktı ve anlıyordum ki bana hiç kapanmamıştı. Bu kez ıskalamak istemiyordum. İçeride beni beklediğini bildiğim nice güzellikleri görmek, tanımak isteğim dayanılmaz bir hal almıştı. Kapıya dokunarak başlamalıydım. Üzerindeki bezemelere, süslemelere usta ellerden çıkmış her bir kıvrıma dokunmalıydım. Dokundum, tek tek inceledim işlemeleri, ne anlama geldiğini sorguladım. Anladım ki yeryüzünde yaşayan hiçbir ustanın yapamayacağı ustalıkta bir kapıydı bu. Üzerinde kapı tokmağı yoktu. Biliyordum ki iki kapının dış yüzünde kapı tokmağı olmaz. Biri Gönül Kapısı, diğeri Ölüm Kapısı. İkisini de sen istersen açamazsın. İkisi de içeriden açılır. O isterse seni içeri alır.
Ancak içeriye girmeliydim. Ne pahasına olursa olsun bu kapı ölüm kapısı da olsa içeri de olanları görme isteğimi durduramıyordum. Çaldım kapıyı birkaç kez ve kapı açıldı sonuna kadar. Girdim içeriye, dışarısı günlük güneşlik olmasına karşın, içerisi dışardan daha aydınlıktı. Işığıma kavuştum ve bir şarkı çınlıyordu kulaklarımda ‘Gönül kapım açıktır. Çalmadan gir içeri.’ |