Referandum sürecinde olduğumuz için vatandaş olarak karar vermek istiyoruz. Neye göre karar vereceğiz? Anayasa değişikliği tartışmalarının getirdiği problemlere ve çözümlerine mi, yoksa liderlerin miting meydanlarında giriştikleri kısırdöngü muhabbetlerinin sonucuna göre mi?
Türkiye 12 Eylül’de yapılacak olan referandumda Anayasa değişikliği paketini oylayacak. Halk oylamasından çıkacak olan “Evet” ya da “Hayır”, Türkiye’nin geleceğini önemli ölçüde şekillendirecek.
Ülkemiz için, çocuklarımızın geleceği için hayati önem taşıyan referandum sürecinde geri sayım sürerken; siyasi liderler içi boş, hiç bir anlam ifade etmeyen ve hiç bir beklentimize cevap vermeyen, sadece ve sadece birbirlerini rencide edici, toplumsal kutuplaşmaya yol açacak nutuk veya söylevlerini saatlerce sürdürüyorlar.
“Memur Kemal, aynadaki kalpazan, havuzlu villalar, kim nereden emekli oldu? kimin emekli maaşı daha fazla? Yüce Divan’a göndermezsem namerdim” gibi tamamen liderlerin birbirleriyle kişisel husumetlerini yansıtan söylevler miting meydanlarında yankılanıyor.
Başbakan Erdoğan, CHP lideri Kılıçdaroğlu ve MHP Genel Başkanı Bahçeli birbirlerine yüklendikçe yükleniyorlar, kavgada bile ağza alınmayacak sözleri çok rahat sarf edebiliyorlar. Ama her nedense referandum mitinglerinde hala en az konuşulan ve hatta bazen de sadece birkaç cümleyle geçiştirilen şey “Anayasa değişikliği paketinin neler içerdiği, bu değişikliklerin sosyal, ekonomik, hukuksal ve demokratik hak ve özgürlükler açısından neler getireceği veya neler götüreceği” oluyor.
Merak ediyorum acaba liderler bunu yaparken de kendisine inananlar veya karşıt olanları o sözlerin seviyesindeki insanlar olarak mı görüyorlar?
Liderler artık referandumdaki söylemlerini bir an önce değiştirmeli.
Kendi aralarındaki kısır çekişmeleri geride bırakmalı ve halkın mutlaka bilmesi gereken Anaysa değişikliği konusunda daha aydınlatıcı beyanlarda bulunmalılar.
Buna benzeyen kısır çekişmeleri 1980 öncesi Demirel, Ecevit, Türkeş ve Erbakan mitinglerinde de görmüştük. Erbakan’ın “Kadayıfın altı kızardı” ya da Demirel’in “Benzin vardı da biz mi içtik?” sözleri siyasi tarihte yerini almış ama ülkemiz için de çok önemli yılları bu kısır çekişmelerde kaybetmiştik.
12 Eylül 2010 tarihi, Türkiye Cumhuriyeti ve gelecek nesiller için bir dönüm noktası olacağa benziyor.
Liderler artık havanda su dövmeyi bırakmalı ve referandumun ruhuna yakışır söylemlerle kendilerini geliştirmelidir.
2010 yılının seçmeni artık 30 yıl önceki seçmen değil.
Seçmenler, liderlerden çok daha kaliteli, doyurucu, ikna edici söylemler bekliyor. |