BAŞBAKAN Erdoğan, Tokat mitinginde kendini dinleyen kalabalığa konuşuyor.
“Kılıçdaroğlu'nun türbanı çözeceğine inanıyor musunuz?"
Kalabalık hep bir ağızdan “EVET” diye bağırıyor..
Başbakan büyük bir şaşkınlık yaşıyor.
Bir süre durakladıktan sonra, “İnanmıyorsunuz değil Mi?
Kalabalık, yine “EVET” diye bağırıyor.
Bu tablo, siyaseten birden çok şeyi gösteriyor.
Birincisi, 12 Eylül’de yapılacak referandumda, evet diyenler, “neye, neden evet” dediklerini bilmeden evet diyorlar. .
İkincisi, AKP’nin mitingine gelenler, aslında kendi iradeleriyle gelmiyorlar.
Yerel yöneticilerin (vali, kaymakam ve daire müdürlerinin) baskı ve talimatlarıyla zoraki olarak mitinglere gidiyorlar.
Onların emirler ve talimatları doğrultusunda, Başbakan Erdoğan’ın, her dediğine evet diyorlar.
Daha açık söylemek gerekirse, iktidar gücü kullanılarak, insanlar, “ÜMMET” anlayışıyla hareket etmeye zorlanıyorlar.
Toplum ümmetleştirilmek isteniyor
Aksi halde Erdoğan’ın “Kılıçdaroğlu'nun türbanı çözeceğine inanıyor musunuz?" diye sorduğunda; kalabalığın “EVET” diye bağırmasını,
Erdoğan’ın “İnanmıyorsunuz değil mi? diye yeniden sorduğunda, kalabalığın yine “EVET” diye bağırmasını, başka türlü nasıl izah edilecek
Yerel yöneticilerin emir ve baskılarıyla, kamu görevlileri ve halkı AKP mitinglerine götürülüyorlar. Onlardan, doğruluğuna ve yanlışlığına bakmadan, Başbakanın her dediğine evet demeleri isteniyor.
Tokat mitingine katılanların, doğruluğuna ve yanlışlığına bakmaksızın Başbakan’ın her dediğine evet demeleri, bu durumun somut göstergesidir.
Başbakan’ın ve atadığı yerel yöneticilerin, topluma yaptıkları dayatmalar ve mitinge katılanların sergiledikleri tutum, ümmet toplumuna doğru gidişin somut göstergesidir.
Demokratik sistemin geleceği adına büyük bir tehlikedir.
Bu tehlikeyi daha da somutlaştırmak gerekirse: Güzel bir atasözümüz var. “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.”
Başbakan Erdoğan, bir taraftan yaptıkları anayasa değişiklikleri ile demokrasinin standardını yükselteceklerini, söylüyor, diğer taraftan da “bitaraf olanlar bertaraf olurlar” diyor. Bizden yana taraf olmayanları, referandumdan sonra yok ederim diyor.
Bir taraftan yaptıkları anayasa değişikliği ile hukukun üstünlüğünü egemen kılmaktan söz ediyor, diğer taraftan da hukukun, ayaklarına bağ olmasından şikayet ediyor.
Tek adam olmak istiyor.
Devlet bakanı Egemen Bağış’ın “hayır diyenlerin aklında zoru var,” diyerek, referandumda evet demeyecek olanları geri zekalı olmakla suçluyor.
Devlet bakanı Zafer Çağlayan “referandumda evet demeyenler, daha sonra beni aramasınlar” diyor. Evet demeyenlere hizmet verilmeyeceğini söylüyor.
Başbakan ve bakanlar, iktidar gücünü arkalarına alarak, kendileri gibi düşünmeyenlere ve referandum evet demek istemeyenlere yönelik acımasız baskı yapıyorlar, terör estiriyorlar. Bu Bağlamda; AKP’lilerin “referandumda evet çıkarsa demokrasinin standardı yükselecek, toplum özgürleşecek, yargı demokratikleşecek, sözlerine inanmak, büyük bir saflık olur.
Başbakan Erdoğan’ın ve bakanların, referandum sürecinde söylediklerine ve yaptıklarına bakarak:
1-Eğer referanduma evet çıkarsa, çoğulculuk ve katılımcılık tümden ortadan kalkar. Süreç içinde Erdoğan’ın her dediğine evet diyen bir toplumsal yapı ortaya çıkar. Kör topal yürüyen demokrasinin önü tümden tıkanır.
2-Eğer referandumda hayır çıkarsa, bir daha hiç kimse toplumsal mutabakat aramadan anayasa yapmaya kalkamaz. Sorunları çoğulcu ve katılımcı bir anlayışla çözmenin, önü açılmış olur.
Daha sonra pişman olmamak,
Elim kırılsaydı da evet demeseydim dememek,
Demokrasinin mevcut işleyişinin geriletilmesine ve Erdoğan’ın ülkeyi tek başına aldığı kararlarla yönetilmesine izin vermemek için, referandumda HAYIR demek gerekir. |